Güldüğümde gözlerimin içi parıldıyor.
En sevdiğin safran sarısı.
Karmakarışık dolaplarım, yarıda kalan kitabımın solmuş sayfaları, taze
demlenmiş çay kokusu ve seni bana hatırlatan tüm gündelik telaşlar.
Seni
düşünürken etrafımdaki çiçekler yeşeriyor.
Tüm dünyayı griden yeşile
boyuyoruz.
Öyle mutluyuz çünkü biz.
Biz olmak başıma gelen en güzel şey
oluyor.
Bana iyi ki varsın dedirten.
Dört mevsim gibi.
Hep benimle ol.
.. güzel ve çirkin
"tüm gerçekler yalandır oyunlara göre"
28.12.2016
2.02.2015
kimim ben ?
Sokakta şarkı söylerim ben.Kaldırımda midye yerim.Karanlık sokaktan
geçerken ağlarım.Sevgimin hesabını tutmam.Ona sevdiğimi bile
karıştırtmam.Karşımdakinden öteyse sevgim büyüklüğünü kaldıramaz herkes
bilirim.Başka da bir halta yaramam.İtinayla severim.Saçlarım sevdiğime kokar
çünkü sadece.
Ayaklarım 38 kaba sığıyor.Yüreğim kocaman ama bedenim küçük.O yüzden 36 da
diyebiliniyor Small’da.Bir çizgi film kahramanı olsaydım pembe panter olurdum.
Hayat felsefem: öpmez koklarsan o seni bir ömür ağlatır.o yüzden öpeceksin
başka yolu yok’tur.
Çikolatalı pastayı oldum olası severim.Meyveli olacaksa da çilekli
olacak.Bonibonların sadece kırmızısını yemek gibi bir şey bu biraz.Fiyonk
makarnadan nefret ederim.Haşlanmış yumurtayı asla ağzıma sokmam.Sevdiğimi
boynundan öperim koklayarak.Alnımdan, omzundan ve boynumdan öpülmesine
bayılıyorum.En büyük korkum, unutulmak.En nefret ettiğim şey, heves
kırıklığıdır.Dayanamadığım cevap alamamak.Ciddiye alındığımda ısrar etmem.
En sevdiğim dondurma çikolatalı.Beni Cezayir sokağında şarap yudumlarken,
Kadıköy Vazgal’da şeftali-damla sakızlı nargile içerken, param yoksa tek
büfe’de karnımı doyururken görebilirsin.
Çayımı çift şekerli içer, geceleri cinayet romanı okur ve üç yastıkla
yatarım.Günahım kadar sevmediğim Pazar günlerinde ilk yaptığım iş hışır hışır
gazete okumaktır.Herşeyi okur, görür, bilir ama asla konuşmam.Bazıları gibi
Sukunetim deliliğimden de gelir..
Şekere çay döken, prensten kurbağa çıkarabilen, ezan sesinde bile telefonu
çalsa açıp karşısındakini dinlemeyi uykuya tercih eden bir kadınım.Az karar
akıllıyım.Nerede kalacağını bilmediği yolculukları olan cesur, sevdiği zaman
asla vazgeçmeyen, aşkın içine batmaktan korkmayan delinin
tekiyim.Sevmediklerini hiç sevmeyen, sevdiklerini çok seven, ben hayatı net
yaşamayı sevenlerdenim..
Kaldırımdaki çizgilere basmamaya çalışanlardan, her cam buğusuna
ismini yazanlardan.Kocaman bir salata yiyen standart kızlardansa gece yarısı
künefe yiyenlerden.Sözünü sakınmayan eylemcilerden aynı zamanda.Yarım
bırakacağım işe asla başlamam mesela.Kavgadan zerre korkmam.Derdimi ve aklımdan
geçeni yakınlarımla paylaşamam.
En sevdiğim renk mor.Topuklu ayakkabı giyiyorsam bendeki hava Adriana
Lima’da olmuyodur.Sen de bir Kıvanç Tatlıtuğ değilsin.Naparsın Allah hepimizi
eşit şartlarda yaratmıyor. Yaşadığım hiçbir şeyi unutmam ama hatırlamak
istediklerimi hatırlıyorum.Bazen dünyanın en romantik insanı olabiliyorken
bazen bir erkekten çok daha düz mantık kurabiliyorum.Sanırım herkesi kendim gibi
sanmam bundan.
Dekolteyi severim.Girdiğim mekanda herkesin bana dönüp bakmasını.Ailem ve
dostlarımın beni kötü bir şey olduğunda arayacağını bildiğim için aramam.Sadece
özlediğimde.. O yüzden sandığının aksine telefonu hiç kullanmam. Dünyanın
her yerinde yaşayabilirim, denizden babam çıksa yerim ve gerçekten iyi bir pul
koleksiyonum var.Hiç kimseye göstermedim ama ister’sen sana gösterebilirim..
Rakı içiyorum ben
susuz.Klarnet dinliyorum.Çilek reçeli severim ben.Balığımın üzerine zeytinyağı dökmeyi.Aşk benim için çok lezzetli bir
şey.Çift cam kenarındayımdır otobüs yolculuklarının.Bir erkeğin ilk
ayakkabısına bakıyorum. Beyoğlu kalabalığı değil, Kadıköy sakinliğiyimdir
ben.Benim sevgim, güvenim, inancım hiç yer değiştirmez.Ben bunlarla
çoğalıyorum.
16.06.2014
boz
Geceleri
neden uyumuyorum biliyor musun?
Aklında benim için kurduğun tüm ihtimaller değil cevabı.
Konuşarak geçiriyorum zamanımı.
Hangisi doğru mu yanlış mı bilemiyorsun.
Çünkü sen kendinle meşgulken ben fazlasıyla seninleydim.
O yüzden ezberinde yokum.
Aklında benim için kurduğun tüm ihtimaller değil cevabı.
Konuşarak geçiriyorum zamanımı.
Hangisi doğru mu yanlış mı bilemiyorsun.
Çünkü sen kendinle meşgulken ben fazlasıyla seninleydim.
O yüzden ezberinde yokum.
23.11.2013
'düldül'
Bana içinde bulunduğum anı hatırlatan tek insan. Ne yarını, ne de geçmişi. Hiç şüphe etmeden, hiç acı çekmeden, hiç ölçüp biçmeden, hiç ince elemeden hatta sık dokumadan. İyi ki varsın.
11.11.2013
anlatalım
Uykusuzluğun
getirdiği saçmalamayı özledim. Çünkü ayıkken aşık olunmuyor. İnsan
kazanacaklarıyla kaybettikleri arasında kalırsa kendini bir seçimin
ortasında buluveriyor, doğru. Ben sırf bu yüzden hep ateş etmeyi seçtim.
Kararsız kalmaktansa derin sularda boğulmayı. Cesaretim, bana bir insan
kazandırmadı evet. Ama kendimi pekala bulabildim. Kazanmak için
haketmen gerekmiyor, emek vermekte bir çözümdür; anlarsan eğer.
9.11.2013
yine tek !
yeri hep belli olanlardandım ben.
merhametimle kurtuluşum arasında bir seçim yapmak zorunda kaldım.
insanlığımı seçtim.
aynada kendimi suçlamamam gereken temiz bir yüz bırakmışım.
haberim yok.
merhametimle kurtuluşum arasında bir seçim yapmak zorunda kaldım.
insanlığımı seçtim.
aynada kendimi suçlamamam gereken temiz bir yüz bırakmışım.
haberim yok.
6.11.2013
gel.
Sevdiğimde
söyledim hep, kızdığımda. Gittiğimde en çok da. Yolcu da ben oldum
karşılayan da. İnsanın yüreği kocaman olunca, düşmekten de korkmuyor. Velasıl ben geliyorum demek önemlidir, gel demekten. Ben
ektiklerimden memnunum biçemesem bile. Çünkü en azından mutlu olmayı
denemişim. O yüzden düşsem de yerine yepyeni umutlar ekerim, o kadar !
29.10.2013
ateş ve su
Isınmak
için nasıl ateşe yaklaşmak lazımsa, mutlu olmak için de hak edene
değerli olduğunu hissettirmek gerekiyor. Aşk denen şey, seni seviyorum
dediğiniz kişinin size aynı şekilde karşılık vermesiyle çoğalıyor. O
yüzden ben hep şu herkesin bildiği istasyon insanlarından oldum. Çünkü
birini karşılamaya gitmek demek, bundan sonraki tüm yolculuklarda
seninleyim demekti. Ve benim için hala öyle !
10.03.2013
dünyanın ekseni
‘MUTSUZ OLALIM NE VAR?’
Pazar gecelerinin vazgeçilmezi “Behzat Ç.”nin önceki hafta “Savcı hanım”la seviştiği sahne, izlenme rekoru kırdı.
Behzat gibi, ancak yalnız kaldığında gözyaşı döken, öfkesini ulu orta gösterirken sevdasını gizleyen, kaba saba bir başkomiserin sevişmesi, dizinin müptelaları için sürprizdi.
Ancak sevişmesinden önemlisi, önsevişme mahiyetindeki sohbetti. Esra, muhteşem bir replikle açıkladı aşkını:
“Dünyanın ekseni 12 santim yerinden kaydı, sen bana 1 santim bile yaklaşmadın.”
Bu cüretkâr davet karşısında o gözüpek adam kem küm edip süklüm püklüm bir kediye dönüştü.
Esra üsteledi ve Behzat’ın şahsında erkeklere giydirdi:
“Sen akıllı adamsın, ama konu kadınlara gelince biraz salaklaşıyorsun.”
“Biz seninle mutsuz oluruz” diye ayak diredi Behzat:
Cevap, onun ayağındaki direnci kırıverdi:
“Mutsuz olalım, ne var? Ben seninle mutsuzluğa da varım.”
* * *
Dizinin hayranlık verici radikalliği burada işte...
Sadece kendisinden önceki sempatik komser tiplemelerini kanlı canlı, sahici bir karakterle gömmesinde değil, günümüzün uyuz şablonlarını silkelemesinde...
Mutsuzluk korkusu, bu kuşağın hastalıklardan biri...
Reklamlar, diziler, filmler, çevremizde öyle bir mutluluk balonu şişirdi ki, uçup gidişini hayranlıkla izlediğimiz bu balon, bir türlü binemediğimiz, umutla beklediğimiz bir hasrete dönüştü.
İdealize ettikçe şişen talepler, çekingenliği de büyüttü.
Mutluluk beklentisini abarttıkça mutsuz olduk.
* * *
Kasvetli devirlere özgü bir sigorta arayışı bu...
60’ların gözükara gençlerinde yoktu mesela...
Bugün çağın tekinsizliğinden kaynaklanan bir istikbali garantiye alma, saadeti sağlam ipe bağlama azmi var.
Liseli delikanlılar, aşkı için dershaneyi asmıyorlar.
Formülleri şu:
“Mutluluk eşittir, ona ulaşmak için ödeyeceğim bedel, artı onun uğruna vazgeçtiğim şeyler...”
İşlem sonucunda mutluluk küçük mü çıktı; öyleyse daha az fedakârlıkla yakalayabileceğin daha büyük mutluluğu bekle...
“Mutsuz olalım, ne var” cümlesinin kıymeti burda...
Üzerinde “Mutluluk garantilidir” damgası olmayan bir tutku iksiri var bu lafta...
* * *
Kökeni çocuklukta:
Bazısı kreşe verildiği gün feryat figândır. Çözülmez kolları ana boynundan... Dövünür “Gitme” diye...
Kimisi özgüvenlidir; bilir annesinin kendisini terk etmeyeceğini... Uyar ortama...
İlişkilerine yansır bu fark:
Güvensiz büyümüş çocuk, habire terk edilme korkusu yaşayan âşığa dönüşür zamanla... Mutluluk uğruna risk almaz, sarıldığı boyundan ayrılmaz.
Özgüvenlilerse ayrılıkta bile sevdiğinin döneceğini bilir; dönmese de bununla baş edebilir.
* * *
Dönelim Behzat’a:
Onun gibi bir güvenlik mensubunun, özel hayatında bu kadar güvensiz olması, sokakta gözü kapalı çatışmaya girerken, yatakta ilk meydan okumada bocalaması garip gelebilir.
Çelişki yok oysa burada:
Ağır travmalar sonucu herkese, özellikle de kadınlara karşı güvensiz yetişmiş adam, bu güvensizliğini, aşırı özgüven gösterisiyle bastırıyor.
Cesareti, duygusal kırılganlığının perdesi; o yüzden de ölümü göze alıyor, aşkı göze alamıyor.
Karmaşık cinayetleri şıpın işi çözüyor; ama bir kadını çözemiyor.
Çünkü “Ben seninle mutsuzluğa da varım” diyen kadın, sahte mutluluk balonunu patlatıyor.
Bozuyor formülünü garantili aşkın...
Eksenini kaydırıyor hoyrat Behzat’ın...
CAN DÜNDAR / AŞKA VEDA 2012
Pazar gecelerinin vazgeçilmezi “Behzat Ç.”nin önceki hafta “Savcı hanım”la seviştiği sahne, izlenme rekoru kırdı.
Behzat gibi, ancak yalnız kaldığında gözyaşı döken, öfkesini ulu orta gösterirken sevdasını gizleyen, kaba saba bir başkomiserin sevişmesi, dizinin müptelaları için sürprizdi.
Ancak sevişmesinden önemlisi, önsevişme mahiyetindeki sohbetti. Esra, muhteşem bir replikle açıkladı aşkını:
“Dünyanın ekseni 12 santim yerinden kaydı, sen bana 1 santim bile yaklaşmadın.”
Bu cüretkâr davet karşısında o gözüpek adam kem küm edip süklüm püklüm bir kediye dönüştü.
Esra üsteledi ve Behzat’ın şahsında erkeklere giydirdi:
“Sen akıllı adamsın, ama konu kadınlara gelince biraz salaklaşıyorsun.”
“Biz seninle mutsuz oluruz” diye ayak diredi Behzat:
Cevap, onun ayağındaki direnci kırıverdi:
“Mutsuz olalım, ne var? Ben seninle mutsuzluğa da varım.”
* * *
Dizinin hayranlık verici radikalliği burada işte...
Sadece kendisinden önceki sempatik komser tiplemelerini kanlı canlı, sahici bir karakterle gömmesinde değil, günümüzün uyuz şablonlarını silkelemesinde...
Mutsuzluk korkusu, bu kuşağın hastalıklardan biri...
Reklamlar, diziler, filmler, çevremizde öyle bir mutluluk balonu şişirdi ki, uçup gidişini hayranlıkla izlediğimiz bu balon, bir türlü binemediğimiz, umutla beklediğimiz bir hasrete dönüştü.
İdealize ettikçe şişen talepler, çekingenliği de büyüttü.
Mutluluk beklentisini abarttıkça mutsuz olduk.
* * *
Kasvetli devirlere özgü bir sigorta arayışı bu...
60’ların gözükara gençlerinde yoktu mesela...
Bugün çağın tekinsizliğinden kaynaklanan bir istikbali garantiye alma, saadeti sağlam ipe bağlama azmi var.
Liseli delikanlılar, aşkı için dershaneyi asmıyorlar.
Formülleri şu:
“Mutluluk eşittir, ona ulaşmak için ödeyeceğim bedel, artı onun uğruna vazgeçtiğim şeyler...”
İşlem sonucunda mutluluk küçük mü çıktı; öyleyse daha az fedakârlıkla yakalayabileceğin daha büyük mutluluğu bekle...
“Mutsuz olalım, ne var” cümlesinin kıymeti burda...
Üzerinde “Mutluluk garantilidir” damgası olmayan bir tutku iksiri var bu lafta...
* * *
Kökeni çocuklukta:
Bazısı kreşe verildiği gün feryat figândır. Çözülmez kolları ana boynundan... Dövünür “Gitme” diye...
Kimisi özgüvenlidir; bilir annesinin kendisini terk etmeyeceğini... Uyar ortama...
İlişkilerine yansır bu fark:
Güvensiz büyümüş çocuk, habire terk edilme korkusu yaşayan âşığa dönüşür zamanla... Mutluluk uğruna risk almaz, sarıldığı boyundan ayrılmaz.
Özgüvenlilerse ayrılıkta bile sevdiğinin döneceğini bilir; dönmese de bununla baş edebilir.
* * *
Dönelim Behzat’a:
Onun gibi bir güvenlik mensubunun, özel hayatında bu kadar güvensiz olması, sokakta gözü kapalı çatışmaya girerken, yatakta ilk meydan okumada bocalaması garip gelebilir.
Çelişki yok oysa burada:
Ağır travmalar sonucu herkese, özellikle de kadınlara karşı güvensiz yetişmiş adam, bu güvensizliğini, aşırı özgüven gösterisiyle bastırıyor.
Cesareti, duygusal kırılganlığının perdesi; o yüzden de ölümü göze alıyor, aşkı göze alamıyor.
Karmaşık cinayetleri şıpın işi çözüyor; ama bir kadını çözemiyor.
Çünkü “Ben seninle mutsuzluğa da varım” diyen kadın, sahte mutluluk balonunu patlatıyor.
Bozuyor formülünü garantili aşkın...
Eksenini kaydırıyor hoyrat Behzat’ın...
CAN DÜNDAR / AŞKA VEDA 2012
4.03.2013
koyu
Kirpik göze ne kadar yakın ve ondan ayrılamazsa bazı insanlarda hayatımıza o kadar yakın ve bizden ayrılamaz.Derdi olduğunu bilirsiniz ama soramazsınız.Sizi aramak ister ama arayamaz.Olsun.Düştüğünüzde tutacağınızı bildiğiniz birileri olması güzel.Gitmek de şart değil.Kalmak da.Görüşemesek de nazımızın geçtiği, yenilmek zorunda kalmadığımız ilişkiler.Üzülmemek gerek.Nasılsa tek bedende çok kişiyiz.
Biliyor musunuz ben dertlendiğimde alkol almam, koyu bir çay demlerim !
1.03.2013
sol yanım
varlığım, senin sol yanını çoğaltıyor.
o kadar şahane bir hikaye ki bu.
sen ve ben.
sadece ikimiz..
birbirimizin yoldaşı, birbirimizin şahidi olarak ilerliyoruz, beraber büyüyerek..
parmak izimsin.
öyle kal..
10.02.2013
sarı odalar
Ben sana içimde yağmurlar biriktirdiğimden beri ısınamıyoruz
ikimizde.
İçim hep ıslak.
Kelimelerim sessizliğine dökülüyor, toplamıyorsun.
Sabah olsa da üstümü örtsen diyorum bazen.
Mücadele içinde gözlerin nefesimde, saçların ellerimdeyken bile
Ördüğün barikatların ve sen.
Oysa ben senin elindim, sen benim kolum.
Üstümüze kapanan dilsiz kapılar, söylenmeye cesaret
edilemeyen şarkılar, içimde nereye koysam
da sığdıramadığım özlemimle büyüdük biz.
İkimiz.
Ve vazgeçmek zor, yerime başkasını koyamayacağını bilmen
kadar.
uzun yol arkadaşım, sana hoşça kal derdim ama
vedalar doğru değil der bir şarkıda..
2.02.2013
sen yine de nokta olma, virgül ol !
ruhumuzu sevdirmekte fayda var.
bazı sevdiklerimiz adımımız gibi.nefes alıp verişimiz gibi.ömür boyu o terazinin kantarında.
unutmamak güzeldir.bilmek daha cesur.
bilmenizi isterim ki
noktaları da sevmeye başladım üstelik en az virgüller kadar.
19.12.2012
tabi ki hiçbir şey tesadüf değil ..
ben bir insanı
'sıradaki şarkı onunla benim için gelsin' diye içimden geçirdiğim her an kadar
seviyorum
ikimiz değil ama
onunla ben
o yüzden her akşam radyo dinlerim
ve bunu ona hiç söylemedim
o yüzden her akşam radyo dinlerim
ve bunu ona hiç söylemedim
1.12.2012
29.11.2012
ne sen beni unutabilirsin ne de ben seni
“..başkalarında hata ve kusur olarak gördüğünüz şeyleri kendinizden tanıdığınızı fark etmeye başladığınız andan itibaren vedalaşma başlıyor insanın hayatında bence.Birini hayatınızdan çıkarma bitiyor.Darılma, kırılma.Çünkü onu kendinizden tanıyorsunuz.Oradan bir önce ya da sonra geçebilirsiniz ama neticede insanlık halleri bunlar..Kimseden sonsuza kadar vazgeçecek güçte bir gerekçe yok hayatta. O
kadar paylaşılmış şeyin üzerine ne kadar büyük bir hata yapmış olursa olsun illa ki bir geri dönüş noktası olması gerektiğine ve birini sonsuza kadar reddetmek gibi bir ilkelliğin insan hayatından çıkması gerektiğine inanıyorum ben..Ben kimseye küsmüyorum küsemem..O anda hissettiğiniz şey, o andaki gerçeğiniz.O sırada asıp kesiyor insan ve sonsuza kadar söylediği sözün arkasında durabileceği bir şey değil hayat.Gel-gitleri var.O yüzden ben git derken de samimiydim dön derken de.”
Sezen Aksu
Sezen Aksu
2.10.2012
Birini sevmek
İnci
tanesi gibidir aslında.Kıymetli ve belirsiz insan duyguları.Deşmediğin sürece anlayamıyorsun sevgisini.Söylemediği vakit kırılıyorsun.Halbuki farkında olduğun sessizliklerim çağırıyor seni.İçimden kalabalık şehirler geçiyor.Her biri sana dolanan düşünceler.Aklımı koydum önüme.Bıraksa gider
misin dedim kendime.Bıraksaydı da gitmezdim.Birini sevmek, gözü kapalı yolculuk
yapmak gibidir.Yanınızdakiyle nereye gideceğinizi bilmeden ona omuz yaslamanız.Güven
gerekmez sevmek için.Anlamayabilirim.Sen yine de içinden dök diline.Çünkü
içinde dolaştıkça
ben düşmem
hiç bir yere.
30.09.2012
kahve kokusu
Zamanında
kaybettiklerime inat, Karşımda
duran yudumladığım
kahve fincanınla;
geçmişinde
yanlış duraklarda inen bir
yolcunun pişmanlıkları
yok .Yolcuyum çünkü
ben.Tamamlayamadığım
yolculuklar şevkimi
kırmıyor
inandığımdan elbet bana da ait bir
durakta birinin beni kolumdan tutup çekeceğine.Üzülmen
için önce
sevmen gerekirdi beni.Sevmek bir tercih meselesidir.Hoş,
üzülme de zaten.Çünkü
Sensiz içimdeki
ayazlar yerini bahara bırakmak
üzere.
Doldurduğum
gibi boşaltmasını
da bildim sana verdiğim
değeri
Yerinde esen küllerin rüzgarında
üşütmen artık
ilgilendirmiyor beni.
-Engel olmasam da bu gece canım
anımsamak istemiyor seni:)-
17.09.2012
saçlarım..
Hecelerim ve
ben parçalanan yerlerimizden toplanabilirdik.
Bir sokak
ayazında, bir lamba ışığında
Bir kalp
atışında birikmeseydik..
16.09.2012
aklımın dağınık odaları
Islak bir şehir geçiyor gözlerimden, Sen yoksun.
Soruyorum içime yağan bu yağmur neden?
14.09.2012
Ah Kalbim
Olanla yetinmek acizliğin bir göstergesi gibiydi.Hak ediyorsan daha fazlasını istemediğin sürece hayat sana o şansı vermiyor.Elbet bir gün düzelecek diye bekleyecek kadar zamanın yoksa mesela.Ve daha acısı düzeleceği de yoksa söke söke alırım diyordum.Hem sen bütün kanatlarımı kır.Sonra bana uç de.Belki ben sürüne sürüne de ilerlerim ama ya yetişemezsen sen bana..
O kısmını da
Tanrı düşünsün.Alnıma yazarken malzemeden çalarken iyiydi.Aşk olsun sana..
30.04.2012
"kalbimin zarif efendisi"
Yaşadığım onca şeye rağmen beni ağlatanın kıymet verdiklerimin üzülmesi olmasına şaşırmıyorum
Vicdanla aşkın kesiştiği her noktada bir şeyler düşmüştür içimdenHer seferinde daha güçlü
Her seferinde daha aşık
Her seferinde daha ben gibi olan herşey
Yüreğimin tam ortasından geçen şarkılara sığar
Ben hayatı zor, yüreği temiz, vicdanı hür bir insan
Ben ki kalbi her seferinde daha çok çarpan bir kadın
Sen kalbimin zarif efendisi,yol arkadaşım, can yoldaşım
Zamanın çarkına asılı kalan kalın bir kitabın bitirilemeyecek cümleleri gibiydik seninle.
Sayfaları sustukça çoğalan, yarım ve aynı zamanda iki kişilik.
Ayrıyken bir, birlikteyken ayrı olamamak gibi..
Kalbine beni sığdıramamana, sensizken daha mutsuz oluşumu anlayamamana, bu kadar koşulsuz sevilmeye alışık olmayışına
Hiç darılmıyorum çünkü
Gerçek olan tek şey var ki
Sevmediğini biliyorum beni..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)